Arapçayla ilk kez tanıştığım 12 yaşımdan başlayarak, Arapça öğrettiğim bu yıllara dek, Arapça öğrenmek isteyen bir kişinin işinin ne kadar zor olduğunu bilfiil yaşayarak öğrendim. Bu dilin yapısından kaynaklanan zorluğun yanı sıra, bu alanda yıllarca okutulan temel eserlerin bile yardımcı kitaplarının hiç olmayışı ya da yetersiz oluşu da bu zorluklardan biridir.
Herkes Arap alfabesini biliyor mu?
Ülkemizde, Arapça kitaplarını yazanlar, genellikle İlahiyat ya da Arap dili bölümünden mezunudur, bu dili en az 5-10 yıl önce öğrenmiştir veya Suriye sınırına yakın Siirt, Urfa gibi şehirlerimizde doğmuş, bu dili ana dili olarak bilen kimselerdir. Dolayısıyla ya bu dili doğal yoldan anadil olarak öğrenmiştir, ya da dili öğrendikleri ilk zamanlarda çektikleri sıkıntıları unutacak kadar aradan zaman geçmiştir. İşte bu sebeplerle, bu yazarlarımızın çoğu, her öğrencinin Kuran okumayı bildiğini, Arap alfabesini tanıdığını varsaymaktadır. Bu dilin harflerini, seslerini zaten biliyordur diye düşünmektedir.
Oysa ben her sene, hiç Kuran okumayı bilmeyen onlarca yeni öğrenci ile karşı karşıya geliyorum. İster erkek, ister bayan, mutlaka bu dile tamamen yabancı kalmış kişiler bulunuyor.
Bizler İngilizce’de fazla zorlanmıyoruz çünkü Türkçe gibi Latin alfabesi ile yazılıyor. Sadece fazladan Q- W- harfleri var. Ama Arapça’nın hem alfabesi farklı hem de Türkçe’de bulunmayan dad- peltek se –ayn gibi sesler var.
Ders kitapları tamamen Arapça mı olmalı?
Ben İmam hatip lisesi’nde iken (81-88 yılları civarı) okutulan ders kitaplarında İstiklal marşı ve Atatürk’ün gençliğe hitabesi bile Arapça idi. Arapça kelimelerin karşılığı yine Arapça olarak açıklanmıştı. Gramer kuralı Arapça verilmişti. Cümlelerin irabı (gramer çözümlemesi) Arapça olarak yapılıyordu. Kitabın sonunda tüm kitap için sadece 7 sayfalık yetersiz bir sözlük kısmı vardı. (1986 basımı 4. Sınıf kitabı). Kitabın hazırlanışında yürütülen mantık şu idi: “İngilizce dil öğretim setlerindeki gibi, öğrencinin anadilinin kullanılmadığı, içinde hiç çevirinin olmadığı kitap hazırlayalım. Yanına da bol bol gramer verelim. Öğrenci parçaları kendi başına anlasın, çevirsin, harekelesin, alıştırmalarını yapsın.” O zamanlarda imam hatiplerin ortaokul kısmı açıktı, yani bu işi başaracak öğrenciler 12-18 yaş aralığında idi ! Daha kendi anadilinin gramerini tam öğrenememiş 12 yaşındaki çocuk bunu nasıl başaracak?
Niye imam hatipte Arapça öğrenemedik?
Sadece metin okunup çevrilerek dil öğrenilmez. O metinde geçen fiillerin kişi sayısına ve cinsiyete göre nasıl değiştiği, dil kalıplarının nasıl kullanıldığı öğretilmezse boşa kürek çekilmiş olur.
Benimle aynı okuldan mezun kız kardeşim okul günlerini yad ederken 7 sene Arapça okuduğunu ama, aklında kalan tek cümlenin : zehebe Aliyyun ile’l-medraseti (Ali okula gitti) cümlesi olduğunu söyler. Halimize gülsek mi ağlasak mı bilmiyorum.
Kitabın tamamının Arapça olmasına ve metnin kelime kelime çevirisine dayanan bu sistem maalesef ters tepti, en büyük kanıtı da Arapça’dan nefret eden, onu yabancı dil değil, sadece geçilmesi gereken baş belası bir meslek dersi olarak gören, Arapça iki cümleyi peş peşe kuramayan öğrenci yığınları oldu. Bunun sebebi de Türkçe ile Arapça arasındaki farkta yatıyor. Öğrencinin kelimeyi tanımadan onu harekesiz okuyamayışı, mezid babları öğrenmeden alfabetik olmayan bir sözlüğü kendi başına kullanamayışı gibi sebeplerden dolayı öğrenci bir paragrafı çözebilmek için belki yarım saat harcar, ama bu sefer de tek tek kelimelerle uğraştığı için metnin bütününü kaçırır, tam olarak kavrayamaz. Ve ümitsizliğe düşer, yorulur, bıkar.
İngilizce (gitti: went) fiilini öğrenen öğrenci onu metin içinde görünce hemen tanır. Çünkü İngilizcede dişi-eril farkı yoktur. Ama (Zehebe) fiilini cümle içinde çekimli olarak gören öğrenci, kişi sayısına ve cinsiyete göre 14 farklı şekle bürünen bu fiilin anlamını hemen çıkaramayacaktır.
Gramerin de Arapça açıklanmaya çalışılması dilin öğrenilmesini büsbütün zorlaştırır. Şahsen şunu itiraf etmeliyim ki ben bile 7 yıllık imam hatip temeline sahip olmama rağmen üniversitede bazı gramer derslerinde Nahvu’l-vâdıh kitabından Arapça çevirisini yapmaya çalışarak işlediğimiz konuları anlamakta zorlandım. Halbuki Türkçe olarak verilen konular gayet güzel yerine oturdu.
Arapçayı nasıl çalışacağım?
Arapça öğretmeni öğrencisine “çalış” diyor. Ama nasıl çalışacak? Bu durum tıpkı şuna benziyor, ilkokula giden çocuğunuz vardır, ona devamlı “ders çalış” dersiniz ama “ders çalış”tan kastınız nedir bunu ona asla açıklamazsınız. Çocuk bocalar ne yapmalıdır, dersi yazmalı mı, okumalı mı, ezberlemeli mi ? Çalışmak ne demektir?
Ama amacınızı tam olarak açıklayıp “ bugün sosyal bilgiler kitabının 3. ve 4. sayfasını okuyup anlatmanı, sorularının cevabını defterine yazmanı istiyorum” derseniz tam olarak dediğinizi yapacaktır. İşte biz Arapça öğretenlerin sıkıntısı da burada başlıyor. Öğrenciye çalışın diyoruz ama nereden faydalanacak? Öğrenci, karşısında kendisine Çince gibi gelen, harekesiz olduğu için okuyamadığı, kelimelerini sözlükten bulamadığı, bulsa bile cümlenin veya paragrafın anlamını tamamen çözemediği bir sayfayla karşılaşıyor. Hele bir iki dersi de kaçırmışsa tamamen ipin ucunu kaçırıyor. Neye göre harfe ötre koyacak neye göre esre? Öğrenci evde tek başına kullanacağı bir yardımcı kitaptan da yoksunsa tamamen öğretmene bağımlı kalıyor. Yeni tanıştığı, yeni yazmayı öğrendiği bir alfabe ile bir anda onlarca satır şeyi tahtadan defterine geçirmek zorunda kalıyor. Hem cümlenin Arapçasını, hem Türkçesini yazmak, hem harekelemeye çalışmak ciddi bir çaba gerektiriyor. Bu yüzden gerekli içsel motivasyonu olmayan öğrenciler, kurs öğrencisi iseler kursu bırakıyorlar.
Düşünün Korece öğrenmeye karar verseniz alfabesini öğrenmek ne kadar sürer, harflerin sesini doğru çıkarmak, kelimeleri tanıyıp ezberlemek ne kadar sürer, bir cümleyi tek başınıza kurabilmeniz ne kadar? Alıştırmaları yapabilecek seviyeye gelmeniz kaç ayınızı alır? (Sayfa 10’daki alıştırma ödeviniz, haydi evde yapın) deyince evde kimse yapamıyor, yapanlarınki de yanlış oluyor. Daha cümleyi anlayamayan öğrencinin alıştırmada bir kelimeyi çıkarıp yerine başka bir kelimeyi gramer kuralına göre değiştirip, başka şekle sokarak doğru yere oturtmasını bekliyoruz! Ne boş hayal… Bu yüzden alıştırmaları ev ödevi olarak vermiyorum, hepsini sınıfta beraber yapıyoruz.
Enise Sema Gonca
Editörün Notu: 2. Bölümü yarın yayınlanacaktır.